Viatore

 

Tüm teller şu paslı, oksitlenmiş tinlerdendi.

 

Adam tek tel eklemek istememişti.

Kadın hiç öğrenmek istememişti.

 

 

Tek telle yetinirdi adam, doğruluğun tekteli,

Özünü insanda eritirdi, insanlar içinde, düşlerdi

kendini Lir’lerinden, gülüşlerinden.

Çok dem sürdü bu, orada yaşadı tüm yaşlılıkları.

Titreşimsiz, yaban teller yırtardı uzamı

suskularıyla.

El değmemiş, ad verirlerdi kendilerine.

El değmemiş, ilk çığlığın fosili gırtlağı yırtan, kırıkları dünyanın

zarf zarf içinde.

 

Bir gün, toprağın arasında ikinci bir tele değip geçmişti.

Yola düşmüştü bedeni titreyerek, çalınmış ruhlar

içinde, meskûn bir harabede, duyuldu ilk

ses.

Ama kadın hâlâ, direniyordu ağmaya, sır açmak

yükseltmeden sesi, sır duyulabilen ötekinin verdiği.

Fosil, gövde, zarf, adam, yaşıyordu ilkten,

ses kasasıydı ve her organ en ilkel

orkestranın solisti.

 

Gövdesi titreşimdi, köşeli, bir konum

olmadı ona kopuşu dayatan, devinirdi, sesli,

engelsiz, bentsiz, barikatsız.

Tendonların akustik akışkanlığı. Öyle sert şaklamazdı

öküzün sinirleri.

Yeryüzünün ilk vuruşuydu koşusu. Ebedi ellerin cembesi.

Bükülü bacakları, kanatlar, gövdesinin çıkıntılı gönyesi.

Tenindeki gerilimin kasılması, doğururdu arzı.

Gedik fısıltıyı sundu ona, baskınını

ilk suyun, pınar, sonra Takamaka, kızıl toprak çağlayan, hipnotik şelale, yankılanan

kalbi volkanik adacığın çukurundan.

Parmaklarından sesler onun, parmaklarından, ölür,

dalgalar, bir de çalabilseydi.

 

Faniler bilmez o kimdir, faniler yalvar yakar,

faniler onu duyar, öyle yüksek duyar ki onu faniler

tahammülsüzlüktür o.

Kadınlar kendini atar, erkekler yırtar hayvan

derilerini,

ama,

o almak istemez.

Karşıdır buna,

Lir’i sevmez tellerini, Lir’i tellerini bekler.

Lir’i bir gönenç esiniyle tüketir kendini.

Mumlar, doldurur fanileri, uyur.

Fosil bedene kaynaşırken,

organlar şarkı söyler.

 

Üç canlı tel idi,

 

Karaciğer, mavi safra eksikliği.

Ayaklar, göçerin davulu.

Kalp, doğumun doğası.

Alaca baykuş,

Yeşil ağaçkakan,

Baştankara.

Geldi fani yüzleri hizalayabildiği daireler,

hassas mırıltılar,

 

Hülasa, teller

Hülasa, yel,

Hülasa, salınım.

Hülasa, doğayazma,

Hülasa, doğum öncesi.

 

Gerildi, Gerildi,

dördüncü halat saldı kendini, suya kandı

artık tam insan da değildi zaten.

 

Gelincik çiçekleri

saçılır

üzerine,

 

Mnemosine’nin ebedi

kulak zarını titreştiren.

 

Öğrenmeyi hiç sevmemişti kadın.

Öğrenmek sarı ödünün kopuşuydu.

 

Kendini fani bilirdi.

 

İtkilerine, anlarına konacak sözler,

bu onu öldürecek olurdu.

Bilirdi ki bilmek onu öldürebilir.

Bilmezliktendi.

Oydu, bilmek onu öldürebilirdi.

 

Bilmek kanını bozacak olur, bilmek onu öldürebilirdi.

Bilmek mermerden doğururdu onu, ak mermerden,

bilmek onu taş ederdi.

Alt batından algılardı, titreşme bir tek bağırsaktaydı.

Yumurtalıktaki üçgenin ezgisi,

karaciğer ve mideden geçer,

bağırsaklar süzer.

Gerisi duyulmazdı.

Tek alt batında yaşamayı bilen tatlı bilmezlik,

bilmek onu öldürebilirdi.

 

Biteviye çalar, parmaklarıyla, kaldırıp, orkestrayı yönetir

Telleri yok onun, çaldığı ağaç kabuğuyla hercai menekşedir.

Dalcık, papatya, toprak, torf, katırtırnağı, alçak duvar, toprak,

kaya, kök, dikenli,

uçurur Çalı Horozu’nu,

 

tüyüyle kozalakları okşar,

dikitlerden içer suyunu, dinler bedeninin

karlı vadilere

düşüşünü.

Kaşır yaprakların tendon yangısını. Nergisi

işaretler.

Soyar huş ağacını.

Ve akşam olunca kavrulmuş çimlerde yuvarlanır

koku notasını katlayarak.

Yerde çıplak, küreler

ağı soluklarının kristalleşmesi.

Çıplak, uçucu, ağız, dünyanın hoş mırıltısı.

Topraktan içerdi, bin yıllık çakıldan,

bilmek

onu öldürebilirdi.

 

Kâtipler geldiler.

Mürekkeple doldurulan birim miktarı.

Adam ellerini her birine daldırır,

parmaklarını boyar doldurur duvarları.

 

Tellerini okşar, iz bırakır.

Zar zor duyulan, ilk damlaların duruladığı,

gıcırtıları birimlerdir.

 

Birimler kazır, gıcırdar,

bir duyulabilene gayret.

 

Bu duvarların arasına sıkışmış, yığılırlar.

Zar zor duyulabilen, zar zor çekilesi.

Yığınla varlık, yığınla kayıp,

süpürülsün gerekirdi.

 

Titreşim.

Örs. Çekiç. Üzengi.

Bu nehirde boğulur.

Bir koronun çığlık vızıtıları.

 

Orada burada, nutku tutuk, diker gözlerini,

çalar, ancak dört boynuz.

Boğulmuş, eskiden, doğum vardı.

 

 

Susku erer, ona erişir,

bir ses algılar.

 

Bir kâtip tanıdı,

ayaklarının dibinde, kağıdı tırmalar.

 

Bulut, maceralı kırılım, bir sisin tonu.

Parmakların kıvrımını izler, varır sürekli yenilenen,

kemik çatlağına.

 

Parmak kemikleri, gereğinden fazla.

 

Bilir bunu,

parmak kemikleri kırılmıştır.

 

Çatırtılar,

Kâtibin parmak kemikleri kırılır.

Bir an, susku susar.

 

Sonra,

Adam,

kâtip

yine işe koyulur,

yeni gıcırtılar.

 

Anlamın yeni suskusu.

 

Sonra,

Adam,

kâtip

boynunu kaldırır,

Omurlar devinir,

iç içe geçmiş çatlakların açılımı.

 

Görür onu, bu bir Adam’dır.

Adam onu görür, bu bir sestir.

 

Kurban sunulan bir adamın resmi,

O gözlerdeki sevinç akıyor, kaplıyor bedeni

mayalanmış sıvı, ciltten emilen, gözeneklere

dayatılan.

 

Abıhayatın dereceleri,

eğilir,

kâtip suskuyu açar.

 

Ağzından bir tel çeker,

Mavi mürekkepten izi, kurban edilenden izi,

tonlardan gergin, sessiz, yoksun gövdeden,

cilalı, lirine takar. Asla çalmayacak onu.

 

Suskunun kâtibi.

 

İltica, kendini şairlerden bilmişti.

Sürgün, onlardan kurtulmuştu.

 

Kadın yürüyor, bir tepe.

Bir derenin yankısı.

Kar altında çıtırdıyor dağ otlakları.

Sırtında, çıplak, bir yılan.

 

Kadın, yılan.

Tıslar, üfürür dikenlere,

okşar ağaç gövdelerinin çıplağını.

 

Yeraltında atım, ten altında canlı.

 

Tırmalar kendini, kanamaz,

durmadan.

 

Dut ağacının yırttığı, o, bir adam.

 

Ahududunun okşadığı,

sıvı incilenir,

akması uzun,

bir bekleyiş.

 

Alıç, güller, canlı derisi gömlek değiştirir.

 

Yeşilliklerin kamçı sesini korur kadın.

 

Nefes nefese, hep, duyulur, nefesi.

 

Duymak nefesini.

 

Kız kardeşleri, kâtibeleri

gelişinde,

koşudan varışında,

hep

kapar

bir elle ağzını,

 

Dehşete düşmüşlerdir.

 

Ciğerin senkopunu tıkamak,

borunun boğukluğunu,

gözün çarpıntısını

kapakçıkların orgunu.

 

Kimse göze alamaz ki elini alt batına koysun.

Adam sesini kaçırır, yankılarla hile katar, örtmek için.

Sızlanmayı, kessin, diye.

 

Parçala, parçala onu, burada, tektel,

Adam onu tek bir gövde sayar.

Mermerden, ak mermerden.

 

Kanında, yılan,

uluyan, tıslayan,

kadın

yılan.

o

kendi bileğini ısıracak olan.

o

kendi ölümü.

 

o,

genç ölü,

o

bir yılan taşıyan.

 

Solda,

algılamaz,

yılanın oradalığını.

 

kulağına fısıldayarak,

boya.

dış kulak,

vertigo.

orada,

tıslıyor.

 

Yıldırım çarpmış beden cansız düşer,

Duyar kadın, sesini, bir bedenden kalanın.

 

Beden bir cereyandır.

İşitme,

işitme

çığlık,

çığlık,

fısıltı.

 

Kara akor.

 

Donmuş beden,

orkestra, devinim,

buz tutmuş bir katmanın sulanması.

 

sancılı,

nota, titrek,

sancılı,

nota, irkilme,

sancılı,

nota, verevinden.

 

yılan geçti.

 

Kulak zarı içten titreşen bir

hava yoludur.

 

Hava açık, kadın açık.

Duyarlı, en hafif vertigoya.

 

Çıplak, duyulabilen doğa.

 

Duymak onu öldürebilirdi.

 

Adamlara set.

Kadın yılan, kim onu çıplak görse, bilir bunu.

 

Ama,

 

yaban otlar boğar ayak seslerini

ağaç kabukları üstünü örter.

 

Bileğini ısıracak olan o.

 

Boynuz yerine, bedenin çığlığı.

 

Gıcırdar,

kemikler,

köpek dişleri.

 

yakaladı bileğini.

 

edemezdi

edemezdi

 

ses teli,

 

duyamazdı.

 

Yabandı, o bu suskudandı.

 

acılar, koşusundan geldi ona

topuğunun yankısından.

 

ondan çıkan,

bu sesin kaynağı,

susku.

 

doğa.

 

eğildi, topuğunu yüzüne yaklaştırdı,

tendonu çizdi, derisini soydu.

 

ondan, yeni bir ses,

kesilmiş, dişleriyle.

 

Topalladı, uzun zaman.

Kanamadı.

 

Gömlek değiştirdi,

yılandı,

öldü.

 

Kadın inmedi,

adam isterdi,

onun sesini.

 

Kadın durdu,

uzanıp,

uzun zaman.

Sessiz,

yaban susku.

 

Semele’nin ölümünü bilmezdi.

 

“artık olduğumuz insanlar içre

aşktan ölünmez” mırıldandı Semele eğilip,

 

“artık olduğumuz insanlar içre

aşktan ölünmez” inledi Semele,

 

kadın hiç sevmemişti.

 

Adam görmemişti onu.

 

Kadın ak mermerdendi.

 

kadın,

bakardı.

 

kadın,

okşardı.

 

adam duymamıştı onu.

 

 

ak mermerdendi.

 

yılan, zar zor duyulan.

 

bir seher,

notaları, bir akorun.

 

adam orada ateşi görmüştü.

 

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr