Güven Turan: Şiirde birinci anlamın güzelliği.

 

Birinci anlamın yalnız kaldığı bir dünyadayız— ama önce başa dönelim.

 

1950’lerin başında yedi sekiz yaşlarında olan bir çocuk düşünelim. Babasının dedesi Karadeniz limanlarına gemiyle mal taşıyan bir tüccarmış. O yüzden evin bir odasında, o yaşta bir çocuğu büyüleyen dededen kalma aletler saklanıyor: sekstantlar, dürbinler, aynalar ( teleskoplar ). Çocuk, cüssesi için fazla büyük olan bu dürbünlerden biriyle pencereden dışarısını seyrediyor. Baktığı yere o kadar büyük bir merakla— gördüklerini içine çekme arzusuyla bakıyor ki farkında olmadan karnını pervaza yaslayarak pencereden dışarıya sarkıyor, böylece çocuğun üst vücudunu pencerenin dışında bırakan bir tahterevalli oluşuyor, dürbünün ağırlığı çocuğu boşluğa çekiyor. Bu tehlikeli durumu gören büyükler çocuğa dürbünü yasaklıyor.[1] Bakmaya meraklı bu çocuk Güven Turan.

 

Eğer baktığınız yerde bulunacak bir şey— nesne, nesneler arasında şaşırtıcı bir bağlantı kaldığından umudu kesmişseniz ya da o keşifleri şiir dışındaki başka temel disiplinlere terk ettiyseniz, baktığınız yerin zihni sürekli tetikleyen keşfinden vazgeçip baktığınız o yer hakkında oluşturduğunuz zihinsel yüzeye geri döner, yüzey araştırmalarını kendinize yol edinebilirsiniz, kaba bir özetle modern denilen sanatın ilk hikâyesi budur.

 

Güven Turan şiir tarihini— şiirin imkânlarını çok iyi bilmesine, kitaplarında bu imkânları kullanacağı yeni yeni izlekler takip etmesine rağmen ilk şiir kitabı Güneşler… Gölgeler…’den ( 1981 ) itibaren bir şeyi hep aynı yerde tuttu: fiziksel dünyaya çok açık bir şiir  yazdı.[2] Açık sözcüğünü kapalının tersi olarak kullanıyorum, açık pencere gibi.

 

Merak’ı şiirin temel aracı haline getirdi, çocukken bulduğu dürbünü bugüne dek elinden hiç bırakmadı. Bu masal toplumunda, ha bire anlatılan hâkim masaldan sıyrılmaya çalışan meraklı bir çocuğun başına neler gelir bilin bakalım? Yalnız kalır. Hatta şöyle diyeyim, Güven Turan, gürültüyü isteklendiren bu anlatı kültüründe bu türden soruşturucu bir yalnızlığın bilinçli direnişidir. Etrafından hiza alan hazır bir dünyanın şaşırtısızlığı içinde zenginleşmeyi her zaman bilerek reddetmiştir.

 

Fiziksel dünyaya açık bir merak dedim— bu tanım kâşif’in tanımına benziyor: Var olan ancak bilinmeyen bir şeyi bulan, ortaya çıkaran kimse. Toparlıyorum— meraklısınız + fiziksel dünyaya açıksınız + keşfetmek için bakıyorsunuz + kendinizi ifade etmek için şiiri seçmişsiniz, peki bu yüzyılda başka disiplinlerin dile getirmediği ama kendini ancak bir şaire açacak keşifleriniz neler olabilir? Örnekleri şiirimizde birinci anlamın en güzel kitaplarından Gizli Alanlar’dan[3] vereceğim.

 

Uçurumun dibinde kurumuş dereyatağının içi— ( 7. sayfa )

Ayva çiçeklerinin açışı sıradan görülmemeli— ( 9. sayfa )

Siyah inciler de fırtına öncesine benzer— ( 11. sayfa )

Eğreltilerin altında bir gaga bir çift kanat— ( 13. sayfa )

Kuytularda oyalanan belli belirsiz bir bergamut— ( 23. sayfa )

Kıpırtısız beklemek karanlığın içinde— ( 37. sayfa )

Yağmurlarda kalabalığa karışmadan yaşamayı öğrendi— ( 40. sayfa )

İlk yudumda başlamayan esriklik— ( 45. sayfa )

Anımsanmayanların yazılabilirliği var mı— ( 58. sayfa )

Kapıyı kapatınca başlıyordu zamanın akışı— ( 49. sayfa )

Sokaklarda çevresinde yarattığı hızın boşluğu— ( 57. sayfa )

İki sözcük arasındaki soluk alma payı— ( 56. sayfa )

Sert bir fırtınada iki rüzgâr sağnağı arasındaki dinginlik— ( 56. sayfa )

Bir kabartmanın üstünden geçen el— ( 52. sayfa )

 

Başa dönersek başta ( ikinci anlamın, hatta giderek bütün yan anlamların şaha kalktığı bir zaman diliminde ) birinci anlam yalnızdır demiştim. Birinci anlamla kurulmuş bir şiirin küçümsendiğini bu gözler çok gördü. Peki anlam bu kadar serbest olabilir mi? Şiir bu doludizgin serbestliğin özel alanı mıdır, şiirde anlamın serbestliği bir oksimoron mudur bunu şimdilik sorup geçeceğim. Birinci anlam ne zaman güçlü olur? Birinci anlamı güçlü kılan baktığı yerde başka bir zihne kendini açmamış taze bir anlamı ortaya çıkarmasıdır. Birinci anlam keşif varsa değerlidir. Peşine düşülen, aranıp taranıp bulunan birinci anlam çoğu zaman anlamı zenginleştirdiği söylenen ikinci anlamdan daha derindir. Yaprakların arasında kuytuda oyalanan o kocaman bergamutu ( turunçgillerin Joseph Merrick’ini ) herkes alıcı merceği odaklayıp görmez, ama görülüp dile ( dümdüz bile olsa ) getirildiği andan itibaren o bergamut bir ruh durumunun tercümesi olarak dünyada anlamı çoğaltır. Gizli bir dost kuytudan kurtarmıştır bergamutu. Peki kuytularda oyalanan belli belirsiz bir bergamut’u gören bu dost nasıl birisidir, neden görmüştür kimsenin görmediği bergamutu?

 

Şairin ( hatta gelin insanın diyelim ) yeşil yapraklar arasında saklanmış o tuhaf şekilli kocaman amorf bergamutu işaret etmesi, dile getirmesi, onu varoluş şaşırtıları arasına sokması o insanın hissettiği bir eksiklikten dolayıdır. O eksikliği insanlık kurulumunun getirdiği yalnızlığı çeken bir insan hisseder ancak— tatmin olmayan zihin arayışa çıkar. Dürbünü herhalde tatminsizler icat etmiştir. Dünya o bergamut olmadan eksikti, bergamut şimdi dile getirildi, kuruluma dahil oldu— Ey insanlar… Şaşırtısız dünyanızda nasıl da hazır benzerlikler içinde yaşıyorsunuz… Bakın burada kuytuda bir bergamut var… Bu söylendiğinde o bergamut artık vardır. İnsan, insanlığın kurulumundan memnun olsa gözün görmediği bir şey kalmadığı iddiasında olan bir fiziksel çevrede gözüyle keşfe çıkar mı? Toparlıyorum— insanlık kurulumunun içindeki eksikliği hissediyorsunuz + bu kurulumda yalnızsınız: bu eksiklik duygusu sizi yalnız kılıyor + dışarıyı merak ediyorsunuz + fiziksel dünyaya açılıyorsunuz + keşfetmek için bakıyorsunuz + şairsiniz + fiziksel dünyada dile gelmemiş bir şey görüyorsunuz ( Eğreltilerin altında bir gaga bir çift kanat ) + gördüğünüz o şeyi dile getirerek bir zihinsel ( gizli ) alan oluşturarak bir eksikliği daha dolduruyorsunuz, peki gezegendeki yalnızlığınız biraz daha azaldı mı görme açlığınız bir sonraki keşfe kadar azaldı, evet. 

 

Güven Turan şiirinde dinginlik, sessizlik teknik bir araçtır. Bunu en iyi Gizli Alanlar’da görürüz. Fiziksel dünyayla alışverişinde gördüğü, bulduğu şeyleri bir toplaşıklık içinde yeni bir anlatıda birleştirmeye direnirbunu parçalılık ile sağlar. Parça anlamın en soylu çocuklarından biridir. Gizli Alanlar’daki keşifler Ben buradayım diye gürültü çıkarmaz. Parçalılık keşifleri hem hikâyesiz bırakır hem de mevcut çağdaş anlatılarla keşfin arasında mesafe yaratır. Güven Turan’ın şiirine başından beri hâkim olan dinginlik kendini bozmadan bugüne kadar devam etti. Dinginlik bir güçsüzlükten kaynaklanmadı, tersine, kendini gayet iyi bilen bir bilincin bakışıyla korundu.

 

Toparlıyorum: Güven Turan insanlık kurulumu içinde duyduğu yalnızlığı azaltmak, eksikliği doldurmak için dünyaya bir görme açlığıyla her zaman keşfe hazır bakan, gördüklerine bir dost eliyle dokunup açığa çıkaran, ama bunları kullanışlı bir anlatı içinde ortaya koymaya direndiği için de yine de başlangıçtaki o yalnızlığı çoğaltan dikbaşlı bir birinci anlam savaşçısıdır. Güven Turan’ın şiiri, şiirimizin en yalnız ( yalnızlığında en ısrarcı ) şiirlerinden biridir.

 

Kitap-lık, sayı: 219, Ocak-Şubat 2022.

 

[1] Kişisel sohbetlerimizden.

[2] Bir gün kendisine “çiçek böcek şiiri” diye pastoralliği küçümseyenleri şikâyet ettiğimde “Şiir kötüyse çiçek böceğin ne günahı var?” demişti.

[3] Turan, G., Gizli Alanlar, YKY, İstanbul 1997

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr