Ben İzmirli Ahmet,
Dinleyin bir zahmet.
İçimizdeki Keloğlan.
Hava sıcaktı
Yağmur Midilli’den gelip yağacaktı
Domates dallarının yanmış gibi kokusu
Keçi kahkahasıyla bozuldu köy uykusu
Taş duvar son depremde biraz çatlamış
Gülsüm Teyze Şit Dayı’nın arkasından ağlamış
Aslında birer canavar olan sevimli karıncalar
Öğlen okunurken, kelebeği un ufak parçalamış
Boş verelim şimdi azgın karıncalara
– Birlik ve beraberliğe her zaman daha fazla
ihtiyaç duyan sosyal akbabalara –
Bizim Kozlu güzel can doludur
“İyi misin” insana sorulan ne güzel sorudur
Enver abi, Pala Cevdet, güzel dostlarım
Onlarla güzel camimizde namaz kılarım
Bu kadar yıl yaşadım şehirlinin içinde
Ben kendimden biliyorum:
– İnsan, kötüsün
Bu yaşta bu gözler daha ne görsün
Asmanın bıyığı yere sarkar iken
Ayağıma battı bizim Ömer’in diken
İmam Niyazi ile çıktık erik dalına
2 torba sarı erik topladık aç karnına
Derken, bir de baktım
Eşeği de almış yanına
Keloğlan geldi köyümüze
Geldi, oturdu güzel kahvemize
KELOĞLAN BİZE DEDİ Kİ:
“Kalmamış dünyada bu garip Keloğlan’a yer
Değişmiş dünya, değişmiş bütün adetler
Bayağı da dolaştım, saf sanıp aldanmayın
Dünya ne hale gelmiş, söylenene inanmayın
Bir perde vardı ipekten, şimdi olmuş yırtık pırtık
Bıktım sizden, insanın saflığını savunmam artık
Heyhat, ben bir garip Keloğlan’ım
Kim dinler beni, keltoşum, kakıntıyım
“Ne olmuş böyle size, bir bakın halinize
Nerede Çilli Tavuk, tilki mi girdi evinize
Hani nerede gıt gıt gıdak, yumurtam sıcak
Yok mu telefondan başka bir şey bakacak
Sorarım, nerede o açılan Sihirli Sofra
Almış yürümüş hepinizde bir afra tafra
Altın Bülbül vardı, o da mı sustu
Yan evden göçmüş galiba kötü gün dostu
Buraya gelmeden önce çok şehirler gezdim
Gördüklerimi gören bu gözlerden bezdim
“A mübarek insan
Seyit Onbaşı olmak için yola koyulmuşsun
Ama gel gör ki ihale kovalayıcısı olmuşsun
Mağrursun, anladık, ama bak kölesin
Mağdurum diyorsun, ama zulmeden sensin
Biliyoruz memleketin sahibisin
Ama yitmiş yarı nüfus, biraz dikkat etmelisin
A mübarek insan
Ceddin Çanakkale Şehidi de
Peki niye gözün kupon arazide
Kalabalıksın, erkeklik taslıyorsun
Ama olmaz ki, erken boşalıyorsun
Osmanlı’nın torunusun, hadi onu kabul edelim
Peki TOKİ üçkağıtçısı olmana ne diyelim
Kimlik oylanmaz, kimlik bir zaman içinde oluşur
Kimliğin kölesi olan, gün gelir işte böyle kokuşur
“Keloğlan’ın başı döndü dolaştığı yollarda
Kalbimdeki ışık söndü, n’oluyor buralarda
Geldim Kozlu köyüne, ne yapayım şimdi ben
Doktor, her şey değişince insan ölür mü
Söyle bana, kalp yerinden sökülür mü”
Canım Keloğlan
İnsan kıyamıyor kimseyle kıyaslamaya
Eşeğiyle geldi köye oynaya zıplaya
Hava mı dönüyor, dağdan bir rüzgâr esti
Muhtarın bindiği traktör birden hız kesti
Kahveci Hasan çayını verdi Keloğlan’ın
Dadalar bağladı eşeği gölgesine asmanın
Keloğlan, güzel oğlan
Uzun yoldan gelmişsin
Allah sana iki iyilikten birini versin
Bak şurası Midilli, karşısı Ayvalık
Güzel tarhanamız vardır çorbalık
BEN ONA DEDİM Kİ:
Dediğinde haklısın, biz de görüyoruz
Herkes konuşuyor lüzumlu lüzumsuz
Camide 3 saftık, tek safa düştük
Her şey yarım, var bir güdüklük
Bir masal köyü değil elbet köyümüz
Bizim de bitmez inşaat gürültümüz
Yine de ölçü kaçmasın, söz abartmasın
TOKİ’ler seni öldürmez, sen Keloğlan’sın
Keloğlan giderse şetaret söner
Şetaret sönerse anlamak biter
Anlamak biterse göz niye baksın
Sen şensin şatırsın safsın akılsın
Var mı Keloğlan’ı yenecek bir pehlivan
Bir sen kaldın içimizde tertemiz yaşayan
Dağdan aniden inip hepimizi güldüren
Keloğlan, kal gitme, burada bizimle diren
İzmirli Ahmet’sem de saf saftaron değilim
Gözümün gördüğünü söylüyor bana dilim
Köyümüzde neneler Keloğlan anasıdır
Dayılar da teyzeler gibi anne yarısıdır
Kaybetmedim neşemi, coşuyorum gitgide
Ayrı bir derin dünya, dünyanın neşesi de