GECE ÇIKIŞ YOLU BULAMADIM. HAYDİ BAŞLA YAT UYU İŞTE, İYİSİN demek gerekiyor benim için. Öykü kitabıma “BURADAN BAŞLA” demek isterdim AD olarak. Bu bir çocuk programı radyoda. Adı programın “BURADAN BAŞLA”.

(Sami Baydar’ın Ömer Aygün’e 19 Şubat 1996 tarihli mektubundan.)

Benim için yazıldığını hissettiğim metinler okumuşluğum vardır, yazmayı dilediğim konular üzerine kitaplarla karşılaştığım da oldu. Oysa bir yazarın geriye bıraktığı hoş sadânın kaderin ağlarını bu denli titrettiğini hatırlamıyorum, o rezonansa kulak vererek izimi bulduğumu da.

İstanbul’da, yayınevinde asistanlık yapıyordum. Bir gün hacimli bir zarf geldi: 1992-96 arasında Sami Baydar’ın Ömer Aygün’e gönderdiği mektuplar. İlk kez, el yazısı mektup dizgisi yapacaktım. Önümdeki bu; mektup, çizim, fotoğraf ve kartpostal demetine epeyce yoğunlaşmam gerekiyordu; çünkü hassas oldukları kadar karışık görünüyorlardı. Bu kadar çok kâğıtla uğraşmak, bana ilk başta biraz angarya gibi geliyordu; yine de işin ciddiyetinin farkındaydım.

Sami Baydar’ın adını, onun ölüm yıl dönümlerinde yapılan paylaşımlarda görmüştüm. İstanbul’daki çevresinden ayrılıp Merzifon’a ailesinin yanına dönmek zorunda kalan bir şair olduğunu biliyordum; ama kitaplarını açıp okumamıştım. Ömer Aygün’ü ise henüz şair yönüyle tanımıyordum. Aşina olmadığım iki şairin yörüngelerine girecektim. Dünyaya henüz geldiğim yılların atmosferinde kurulmuş bu iletişimi kavramak pek kolay olmayabilirdi.

Şubat tatilinde aile ziyareti için Tokat’ın ilçesi Turhal’a giderken o hacimli zarfı da çalışmak üzere çantama koydum. Daha ilk mektupta beni bir sürpriz bekliyordu:

28.07.1992

Sevgili Ömer,

Mektubunu bu sabah aldım. Merzifon, Amasya’nın ilçesi. Ben Tokat’ta değilim. Tokat buraya epey uzak. Fakat çocukken 10-11, 8-9 yaşlarında giderdik Tokat’a. /…/ İlk yasemin çiçeğini Tokat’ta gördüm. Çok yazmaya çalıştım bunu. Sen neden beni Tokat’ta sanıyorsun? Beni çocukluk anılarıma gönderdin Tokat yazarak! 1973 yılıydı galiba, bir yaz Tokat’taki evin bahçesinde kiraz ağacına çıkmıştım ve kiraz yerken şu şarkıyı söylüyordum. O yıllarda modaydı.

“Beynimi bir kurt kemiriyor

Düşüncem nerde

yeraltından gökyüzüne

güneşten başka güneşlere

kayboluyor gerçek nerde?”

Yine de bunları sadece güzel rastlantılar olarak değerlendiriyordum. Kendimi mektuplar yazılırken 17 yaşlarında olan Aygün’ün yerine koyuyordum daha ziyade. Ancak mektuplarını tekrar tekrar inceledikçe, özellikle de döneminin sanat çevrelerine tanıklıklarını okudukça Sami Baydar’ı da çok sevdim. Kuşağımın alışkanlığı olduğu üzere bir internet taraması yaptım, birkaç şiirini ve onun hakkında yazılanları okudum. Baydar, benim şairim değildi ama sanatına hâkim bir şairdi ve eserlerinde sahici bir ruh vardı. Dizgiyi iki haftanın sonunda tamamladım, düzelti yapılması için yayınevine teslim ettim.

Takip eden iki yılda, Ömer Şişman’la fikir alışverişlerimiz sürse de kitabı Baydar’ın şiir kitaplarıyla birlikte basmak istediğimizden projeyi beklettik. Bu arada Burak Fidan’ın hazırladığı Sami, güzel melek, kitabına da bir katkıda bulundum. Nihayet Fidan’ın kıymetli çabaları sonucu Sami Baydar kitaplarının yayıncısı olduğumuzda, mektuplar da tekrar gündemimize gelmişti. Bu arada, ilerlemeyen eğitim hayatımı yeniden kurmaya karar verip Turhal’a ailemin yanına dönmüştüm. Çalışacak bolca vaktim olacaktı.

Google Mapsİlk defa kitap hazırlayacak olmanın heyecanına rağmen işi sürekli erteliyordum. Merzifon’da geçen yirmi yılı boyunca İstanbul’a tekrar gitme umudu taşıyan Sami Baydar’ın talihine ne kadar yakın olduğumu düşünmek istemiyordum. Okumalarımı takıntı halinde çeşitlendirerek dikkatimi dağıtmaya çalışıyordum. Ancak kendimle uzun uzun hesaplaşmalardan sonra kitap üstünde çalışacak cesareti toplayabildim. Karanlığa düşen bir başka “güzel melek” olmayacaktım, o güzel meleğin hikâyesini yayına hazırlayan editör olacaktım. İşe koyuldum.

Ömer Şişman’la kitabı tekrar tekrar çattığımız yazışmalarda, olgun sanatçıyla konuşan bir genç olarak Aygün’le özdeşleşiyordum, taşradan İstanbul’a yazan sanatçı olarak da Sami Baydar’la. Mektupları artık ezbere biliyor, sanki kitabı yaşıyordum. Kendine kalmışlığın sürüklediği iniş çıkışları bizzat deneyimliyor, zihnimde sürekli yazarlarla konuşuyordum. Bu ruh hali içinde, yoğun çalışmamızın ardından kitabın son düzenlemelerini yaptık. Şubat ayında başlayan yolculuk, üç yıl sonra yine bir şubat ayında bitti, kitap çıktı. Kargo şirketi, mektupların kaderiyle müsemma, kitabı Turhal’a geç getirdi. Önceleri karışık duygular yaşadığımı, zaman içinde buruk bir onur duyduğumu hatırlıyorum.

Birkaç ay sonra, üniversiteye giriş sınavında istediğim sonucu aldım. Bilkent’e kayıt olmak için günlerimi sayarken, kuzenim bir işi için birlikte Merzifon’a gitmeyi teklif edince hemen kabul ettim. Gittiğimiz galerideki çalışanlara bir ara Sami Baydar’ı soracak oldum; yaşça daha büyük olanı, şairi tanıdığını söyledi. “Kenardaki masalara oturur, kendi halinde bir şeyler karalar sürekli” diye bahsetti şairden; bir de onun yürüyüşünü taklit etti: Kollarını neredeyse hiç sallamadan, oldukça yavaş adımlarla ve etrafına dikkatle bakınarak. Mektup kitabından ve şairin Merzifon’a dair anlattıklarından bahsederken Baydar’ı kaybettiğimizi ima edecek bir şey söyledim sanırım; epey şaşırdı, haberi yoktu.

Cafe96

Small House Cafe, Aralık Merzifon 1996, Ömer Aygün’ün kişisel arşivinden.

Eskiden kafenin bulunduğu yol ağzı, Merzifon 2015. Google Maps’ten.

Eskiden kafenin bulunduğu yol ağzı, Merzifon 2015. Google Maps’ten.

Sokağa çıktıktan sonra şairin bahsettiği -kültür merkezine dönüşmüş- sinemayı, her gün “cafe”ye yürüdüğü istikameti, “cafe”nin yerinde duran emlakçıyı ve ölümünden sonra restore edilen evini bulduk. Yokuşbaşı Sokak’ta, sahiden de iki yokuşun başında, duvarla çevrili bir evdi. Kapısı kilitliydi, içini göremedim. Evin etrafında kırmızı kabanıyla dolaşan Sami Baydar’ın hayaletini bir süre izledim. Evin bitişiğindeki ufacık parkta sarılmış oturan ergen âşıklara bakarken “görse ne kadar sevinirdi” diye düşündüm.

Nur Akalın’ın Sami Baydar’ı ziyaretinde çektiği videodan ekran görüntüsü, 1993

Nur Akalın’ın Sami Baydar’ı ziyaretinde çektiği videodan ekran görüntüsü, 1993

ev18

Sami Baydar Yaşam Evi, Eylül 2018

Bugün bu 72 sayfalık kitabı elimde tutarken geceyi düşünecek gücü bu mektuplardan aldığımı hissediyorum. Verdiği ilham için Sami Baydar’a derin bir saygı ve minnet duyuyorum.

DSC_0702

 

Mahmut Sefa İpek, Bozuk Şiir Sanat, Şubat 2019, sayı 3.

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr