çene.

 

x Herkes ahlak dersi veriyordu, 100 kişilik bir toplum varsayalım, 95 kişi 95 değişik ahlakın hocasıydı, geriye kalan 5 kişi daima öğrenciydi, bu dengesizliğin değişeceğine ya da ahlak dersinin bir gün biteceğine dair en ufak bir umut yoktu— ben o yüzden Reykjavik’e geldim, serbestleşmeye. Ülkemden kaçmadım, başından beri yaptığım şeyi yaptım, zihnimin çizdiği yeni sınırlara sahip çıktım, zihnimden memleket yaptım. Dünya bensiz gerçekleşmez. Varoluş şaşkınlığını en lekesiz haliyle bulabileceğim mevzi olarak seçtim serbestleşmeyi— büyük bir gezegende yaşıyoruz, bunu hatırlamak lazım, eskiden zihin açıklığı denirdi.

Z Reykjavik’e rüzgarla geldi. Onu gelip beni bağlaması için çağırmıştım. Geldiğinde yatak odasındaydım. Dışarıdan gelen sarı gece ışığı birbirimizin yüzünü görmeye yetmiyordu. Karaltılarımız birbirini hafif karanlıkta buldu.

Hayal gücümün serbest malzemesinden son bir sevgili olarak hayatıma soktuğum kes-yapıştırın— Z’nin bütün gece boyu yer değiştiren parçalarında bir o eski sevgilimi, bir bu eski sevgilimi görecektim. Ona o kadar sıkı sarıldım ki— ancak ayrılık korkusu çeken ibneler bu kadar sıkı sarılır. Bunu bana eskiden o söylemişti— Böyle sıkı sıkı ibneler sarılır demişti. Odanın ortasında birbirimizden hiç ayrılmadan dakikalarca öyle durduk, bir noktada ayrılmamız gerekiyordu, ben bırakmıyordum, ayrılamıyorduk. Birbirimize yapışıklığımızı hiç bozmadan, diklemesine— tek vücut halinde yere çöktük. Z yerde bağdaş kurdu, ben bağdaşın tam ortasında kucağına oturdum, bacaklarımı onun arkasında birleştirdim, ona sıkıca sarılmaya devam ettim. Z kollarıyla omzuna yasladığım başımı tutuyordu. Bu benim ayrılık sarılmam— sonuncu olduğunu bildiğim sarılma, birbirimize bir daha hiçbir zaman böyle sarılıp kavuşmayacaktık, bende ne varsa tamamen ona aktarmak için kendimi ona yapıştırmıştım. Başımı yasladığım yerden, Z’nin koltuk altında sevgililerimden birinin ter kokusunu duyuyordum. Onu gerçekten çok sevmiştim.

BEN : Bu anı hatırlıyorum, bu gece ayrılacağız.

Z : Korkma. Bu ayrılma eski ayrılmalar gibi ruhunu piç edip ortalıkta bırakmayacak. Ayrılmayı mümkün kılan bir ayrılma olacak. Bir cisimcik peşindeyiz. O cisimcik seni serbestleştirecek. Bu gece ben iyi bir hükümdar olacağım. Seni bağlamam için çağırdın değil mi beni?

BEN : Hiçbiriniz beni bağlamadınız— neden?

Z : Çünkü seni bağlama ihtiyacı duymadık. Bu çok saçma olurdu—sen zaten elin kolun bize bağlı geldin. Sen hepimize sende zaten bizden önce de var olan ayrılık korkusuyla geldin. Daha beni tanımadan başlamıştı sende benden ayrılmanın üzüntüsü. Bu gece kendini bana her zamankinden daha fazla teslim et. İçindeki yaşlı Spartaküs’ü öldür. Benim ol. Seni bugüne kadar hiçbir erkeğin yönetmediği kadar iyi yöneteceğim. Sana senin içinde senden habersiz yaşayagelen bir cisimcik armağan edeceğim— seni çocukluğundan beri taşıdığın soyut ayrılık acısından kurtaracağım.

Elleriyle belimden tutup beni kucağından uzaklaştırdı, ayağa kalktı, onun önünde öyle yerde otururken, ben aşağıda, o yukarıda, aramızdaki mesafenin onun lehine hızla büyüdüğünü hissettim, bu akışkan his bütün vücuduma yayıldı— beni arzulayana teslim ettiğim üstünlüğün bende uyandırdığı yabanıl duygu. Vücudu ele geçiren, ölçüye gelmeyen yabanıl kimya. Mazo-masumların doğa dışı vahşiliği. Yabanıllığa hiçbir zaman karşı koymam ben, beni dinlendirir. Beni ele geçiren bu ısıl enerjiyi hevesle kabul ettim, direnmedim. Ayakta dimdik duran Z’ye Neden dediğin gibi biri oldum diye sordum.

BEN : Neden böyle oldum ben? Neden dediğin gibi biri oldum? Eskiden bütün hatırladıklarımı— yaşadığım her şeyi herkese anlatmak istiyordum. Anlatırsam sonunda sanki beni örten bu tuhaflık örtüsü kalkacak, herkes beni yaratan zorunlulukları anlayacak, beni kabul edecek, kendimi sevgililerin eline böyle kolayca teslim etmenin— kölenin kendine gösterdiği sadakatsizliğin değeri anlaşılacak sanıyordum. Anlatmak— kabul edilmek, artık böyle bir isteğim kalmadı.

Z : Hiçbirini anlatamazsın, alış buna, o iş o raydan çıkalı yıllar oldu— sen artık anlatmamanın, susmanın, sessizliğin sana hediye ettiği fantezilerin tadını aldın, onları kaybetmek istemezsin. Neler yapamadığını değil yaptıklarını düşün. Bak, ta buraya gelip Reykjavik’e yerleştin, en zor olanı başardın. Ülkenle ilişkinin sınırlarını baştan çizdin, daha ne olsun, toplum denilen abesten sıkıldığını kabul ettin. Şimdi sıra bizi— zihninde hâlâ buyruğu yürüyen eski efendilerini terk etmeye geldi. Onları unuttun zaten, geriye basit bir ruhsal hareketlilik kaldı yadigâr. Bir cisimcik peşindeyiz. O cisimcik seni serbestleştirecek. Sana onun yerini göstereceğim. Soyun.

Z’nin ancak benim onu tartışmadan kabul etmemle zafer kazanacağını biliyor, bu zaferi istiyordum. Ne güzeldir, seni çağıranların hiçbirine dönüp bakmazsın, bir tek onun sesine dönüp bakarsın— liselilerin aşkı böyle olur, okul otobüslerinde omuzlar birbirine yaslanır.     

Z : Donunu çıkarma, o kalsın, onu ben çıkaracağım.

BEN : Tıpkı o günlerdeki gibi.

Manevi kalbin işleyişine her zaman hayran kaldım. Yeni erkek olmuş iki çocuğun bilmedikleri bir alana girerken yaşadıkları yabanlığı ehlîleştiren küçük bir masum— beyaz don. Onu yavaşça üstümden çıkarırken ahlak hocalarının bize atfettiği büyük günah nasıl da hafifliyor, sevgilimin yüzüne yayılan günahsız gülümsemeyle ben nasıl da onun otoritesini hayranlıkla çabucak kabul ediyordum— her şey bittiğinde aynada birbirine severek gülümseyen iki erkek çocuğu görecektik.

Z’nin önünde üstümdeki her şeyi çıkardım— donum hariç.

Yerden kalkmadan soyunduğum için neredeyse ritimsiz bir dansa benzeyen uzun soyunma bittiğinde Z’ye baktım. Odadaki tek koltuğa oturmuş bende gördüğü şeyi büyük bir ilgiyle seyrediyordu. Gözlerinde kötülüğe benzer bir hazırlık okunuyordu.  Hain Aktif. Bu senin karakterlerinden biri. Hain Aktif’ten korkmuyorum. Çünkü biliyorum, daha önce öğrenmiştim— birini arzulayan erkek ona ciğerini sökecekmiş gibi bakar.                   

Z : Hatırlıyor musun, biri sana görmediğin bir tanrıya neden inandığını sormuştu. Senden daha güçlü bir varlığın huzurunda başını öne eğip kendi varoluş üzgünlüğünü— çocukluğundan beri sürekli devam eden, sebebini anlamadığın o kalp kırıklığını terketme imkânı verdiği için inandığını söylemiştin. Büyük vazgeçiş, oturduğun tahttan vazgeçmek— yalnız sana ait kimsenin anlamadığı yorucu bir karmaşadan, sen hariç herkesin basitçe yaşadığını gördüğün irade dışılığa ulaşmak. Seni arzulayan birine esir olmak… Kalk.

Z yanıma geldi, kocaman ellerini bana uzattı, ellerini tutarak ben de ayağa kalktım. Ayakta bir an için yüz yüze kalınca ona tekrar sarılmak istedim ama o benden önce davranarak beni ardınca yatağa doğru çekti, yatağın kenarına oturttu, sonra yatağın öbür tarafına geçip beni arkadan yatağın ortasına çekerek uzanmamı istedi, sırt üstü uzandım. Süssüz gösterişsiz yaşanan bir irade dışılığa ulaşmak, masumiyetin karanlık cennetine— insanlığın manevi kalbine kavuşmak için Z ile aramızda bir tek beyaz don kalmıştı.

Z : Sonuçta benim sana sunduğum perspektif tehlikelere göğüs germenin değil, basit imkânların perspektifi. Uzan.

Bana görmediğim bir tanrıya neden inandığımı sorana doğru cevap vermişim. Kendimi bir başkasının yörüngesinde bulduğum basit imkânların perspektifine bu kadar istekle salıyor olmamın sebebi, dünyanın iyileşmezliğine duyduğum gönül üzüntüsü— kendimi bildim bileli parazitim ben. Madem siz dünyayı anladınız, o anlayışın içine beni de alın o zaman, o anlamın maddesinden bana da verin— buydu basit imkânların perspektifi.

Birazdan Z ne arzularsa o olacak— ikimizin büyük ereksiyonunu böyle tanımlayabilirim. Önce ellerimi teker teker yatağın iki başına bağladı. Sonra yatağa çıkarak bacaklarımı açarak ortasında dizlerinin üstünde durdu. Bir şeye sinirlenmiş gibi beni seyrediyordu— arzunun bakışı bu.

Z : Hep böyle oldun sen. Bir taraftan kapsayıcı büyük anlamın peşinden koştun, anlamsızlığa hiç tahammülün olmadı ama diğer yandan her türlü değer yargısına düşmanlık duydun. Değer yargısına dönüşmesi kaçınılmaz olan büyük anlamı başkalarında, bizde aradın, yabancıların— bizim kölemiz oldun. Her zaman gelgitli huzursuz bir çocuk oldun.

Sıra beyaz dona geldi, donu bacaklarımdan çekip çıkarması sonsuza kadar sürdü— o kadar yavaş hareket ediyordu. İşte! Kendi hayal gücümden yarattığım, bütün sevgililerimin kaynaştığı amorf kes-yapıştırın önünde kendi başına değeri olmayan irademle çıplak kalmıştım. Masumiyetin çıplaklığı için karşısındakinin giyinik olması şart. Yataktan kalktı, ayaklarımı da teker teker yatağın iki ucuna bağladı. Büyük ereksiyonun bana vadettiği dünya masumdu. Masumiyetimi bozacak hiçbir duyguyu taşıyamayacak kadar sığ bir ruh halindeydim. Gönül üzüntüm yok olmuştu. Seni bağlayandan şefkat beklemek tecrübe ister, daha önce hiç yatağa bağlanmadığım halde o tecrübe o an bende vardı. Sizin bende beğendiğiniz kifayet bazen beni o kadar yalnızlaştırıyor ki bazen birinin beni ele geçirmesini istemek dünyanın en normal şeyi oluyor diye düşündüm. Koltuğu yatağın yanına çekti. Sokaktan odaya sarı bir ışık girdi, önce onu sonra beni kalın bir çizgi halinde katetti. Z cebinden bir kağıt çıkardı, dirseklerini dizlerine dayayarak elinde tuttuğu kağıtta yazılanları okumaya başladı.

Z : Sevgilim, dört gündür okulda sabahlıyoruz. Bütün stüdyo çizim yapıyor, finallere hazırlanıyoruz. Herkes uykusuz, kimse evine gitmiyor, hep buradayız. Bir şenlik havası var. Dört gün önce seninle beraber olduğum fikri sık sık bir tren gibi içimden geçerek düdüğünü çalıyor. Sen ona aitsindüüt… Sen ona aitsindüüt… Oturuşun ona ait. Kalkışın ona ait. Arkadaşlarınla attığın kahkahalar ona ait. Bir yanımla kahkaha atıyorsam bir yanımla uzağa sana bakıyorum. Bu dünyada bir yerim var, o yerin sahibi sensin. Vücudumdaki çürüklerin hepsi kayboldu. Bir tek omzumda ısırdığın yer yara oldu, şişti. Yara iyileşsin istemiyorum ama kabuk bağlıyor. Çizim yaparken omzumun kesik kesik ağrıması hoşuma gidiyor, zonklayan sensin. Her sabah güneş doğarken tek başına dışarı çıkıyorum. Okulun arkasındaki kavaklığa bakarak seni düşünüyorum. Omzumu açıp yarayı seyrediyorum. Dişlerinin izini elimle okşuyorum.

BEN : 21 yaşında yazmıştım bunu… 

Üstüme çıktı— giysileriyle üstüme uzandı. İki eliyle başımın iki tarafından tutarak önce dudağımı ısırdı, sonra dişlerini sanki üstünde kaydığı bir ray varmış gibi yüzüme, yanaklarıma, çene kemiğime, kulağıma, boynuma, omzuma, oradan koluma geçirdi. Genç dişlerin manevi kalbi uyandıran yolculuğunu hiç unutmadım, hep hatırlıyorum, özlüyorum— erkekler birbiriyle sert sevişir. Bir insan sevdiği birinin yüzünü ondan koparıp almak için ısırır— o yüz orada olmasın, aralarından çıksın ister. Yanağımı ısırırken beni korkutan dişler boynuma indiğinde artık korkmuyordum, kendimi onun büyük ereksiyonuna teslim ettim. Bana kötü bir şey yapmayacak. Gözlerimi kapadım. Cennetin karanlığında maddesiz malzemesizim. Z görevini yapıyor, beni anılara o kadar yakın bir yere sürüklüyor ki orada anıların hükmü kalmıyor. Basit bir duygu beni ele geçirdi. Bu andan sonra dünya masumiyetini bensiz yaşayamaz. Dişlerini kolumun üstünde bir aşağı bir yukarı aralıksız kaydırıyor, az önce okuduğu gençlik mektubundaki yaranın yerini bulmaya çalışıyor. Buldu, orayı ısırarak canımı yakıyor. Eski bir yaranın yeniden yapımı. Dişler— oradan karnıma, oradan belime, oradan bacaklarıma. Sonra birden yukarı geliyor, ağız boşluklarımız tekrar birbirine kavuşuyor. Bağlı olmasaydım kollar da birbirine kavuşacaktı. İyotum ben, atom numaram 53, pembe mor bir gaza dönüştüm. Kendimden sakladığım bir şeye uyanıyorum. Her şehvet anı gibi bu şehvet anı da kendi yabanıllığının gözlemcisi için bir imkânsızlığın analizi ile beraber yaşanıyor. Ne kadar her şeyimi ona vermek istesem de verme kabiliyetine sahip olmadığım bir şey kalıyor, bunu farkediyorum. Mazo-masumiyetin sınırı… Bana kutsallığımı ver Z, benim sizin etrafınızda değil sizin benim etrafımda döndüğünüzü sen göster bana, merkezliliği öğret— beni bunun için bağlamadın mı? Bunu biliyordunuz, ama bana söylemediniz. Ama artık tamam sevgilim, tamam, bunun daha ötesi yok, bir adım ötesi karanlık cennetin bizden saklanan tinsel şeylere açılan kapısı. Tamam diyorum fısıltıyla.

BEN : Tamam, çöz artık beni.

Z : Şimdi anladın mı?

Z beni bağlayan bağları çözdü, Gerek yok bunlara dedi.

Z : Hiç gerek yok bunlara.

Beni yüzükoyun döndürdü. Arayış devam ediyor. Bende bir şey arıyor. O aradığını sana vermek için her şeyi yaptım. Sen onu ele geçirmeyi ne kadar çok istersen ben onu sana teslim etmeyi o kadar çok beceremiyorum. O galiba hiçbir şekilde verilemeyen bir şey. Cisimcik dediğin bu muydu Z— karışıp erime yeteneği olmayan maddecik. Minicik bir şey ama büyük ereksiyonun bile aşamadığı bir imkânsızlık. Denemeye devam et sevgilim. Hızlan çünkü sen hızlandıkça ben cisimciği daha iyi görüyorum. Bu sizlerin— bütün aşık olduğum erkeklerin at sırtında hep beraber içime yaptıkları son yolculuk. Büyük ereksiyonumuz birazdan sona erecek. Şapşaplar hızlanıyor. Beni çok sevdiğini anladığın anlarda dediğin gibi Bir olduk artık biz. Biz buyuz işte sevgilim, şapşap, sınıra dayanacak cesaretimiz var, ama daha fazlasını ne sen benden alabiliyorsun ne ben sana verebiliyorum. Şapşaplar yavaşladı. Adios amigos… Bugüne kadar hep ayrılık acısıyla yaşadım. Cisimciği gördüm, size onu veremediğim için çok ama çok üzgünüm. Sizde yok olmayı çok istedim. Bir kalp kırıklığı kalp daha kırılmadan önce nasıl başlayabilir— işte bunu da ancak sıkı sıkı sarılan ibneler bilir. Hakikaten soyut ayrılık acısını aldın benden Z. Artık beni terkettiğiniz için size kızmıyorum. Sizi tek tek çok sevdim. Siz de beni sevdiniz, artık bundan şüphem yok.

Z iki eli sırtımda hâlâ öylece duruyordu, ellerinden birini sırtımdan ağzımın yanı başına çektim, öperek Beni çok sev dedim.

BEN : Z, beni çok sev.

Z sırtımdan kayarak yanıma düştü, ellerini başının altında topladı. Bana baktı, gözlerindeki kızgın bakış kaybolmuştu. Beni kendine çekti, başımı göğsüne yasladı. Aldığı derin nefeslerin arasında fısıldayarak Her zaman dedi.

Z : Seni her zaman çok sevdik.

Büyük ereksiyon geriye Cisimcik bilgisini bırakarak sona erdi. Başkasına istesen de vermenin imkânsız olduğu şey— Cisimcik. Mazo-masum ona ait olan her şeyin başkalarına verilebileceğini düşünür, ama bu imkânsızmış. İmkânsızlığı iyi bir şey olarak görüp seveceğimi hiç düşünmezdim.

Reykjavik dünyanın en eski yüzü— yollar volkanik dağlar arasında kıvrılıyor. Ahlak hocaları uzak ülkede kaldı. Onların olanbitenden bir şey anlayacağı yoktu. Bizler dili pozisyon kuvvetlendirmek için kullanan zabitanlardan değiliz— serbestiz. Bir şeyi konuşuyor olmak yetmez. Her şey serbestlik içinde apaçık dile gelmeli. Seni unutmayacağız, güle güle Z.

 

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr