Söyleşi: Osman Çakmakçı – Ömer Şişman

 

Aşağılık Sanat’ta 1990’dan 2011’e 21 yılı kat eden bir yazı yolculuğunun önemli köşe taşları var. Bu toplamı bir arada görmek sana neler düşündürüyor?

Öncelikle bu yazı ve şiir yolculuğunu bir arada bir bütün olarak görmek beni de heyecanlandırıyor. Bir de hemen hemen daima aynı çizgiyi korumuşum. Yani tespitlerim hep belirli bir temel çerçevesinde yapılmış. Bu çok önemli, çünkü bir şairin/sanatçının bir meselesi olmalı; ben kitaba bakınca belli bir meselenin etrafında toplandığını görüyorum yazıların. Bunun zaten bilincindeydim, ama böyle bir arada okuyunca çok daha belirgin hale geliyor. Başından beri hep şiir sanatlarından uzak durmaya çalıştım; şiiri yalınlaştırmayı yeğledim; şiiri bir varoluş sorunu olarak gördüm; insanla yeryüzünün çatıştığı bir alandır şiir. İnsan Doğa’dan kopuktur; Doğa kendi bildiğince var olur. Şairin trajedisi budur.

 

90’lı yılların az sayıda aktöründen birisin, hem şair hem dergici olarak. Kitapta 2006’dan bakarak 90’ları anlattığın bir yazın da var. 90’ları bugün nasıl değerlendiriyorsun?

90’lı yıllar bir ara dönemdir. 80’lerin gölgesinde, 80 şiirinin baskısı altında yeni açılımlara yönelmeye çalışan az sayıda da olsa şair vardır. 90’ların en önemli özelliği 80’ler ile gelecek arasında sıkışıp kalmışlığıdır. 80’ler baskı yıllarıydı; şiiri ise bir kaçış şiiriydi; insanın o zamanki duygulanımlarına, meselelerine karşılık gelmiyordu; hayattan kopuktu; kendi içine kapanıktı. 90’lar her geçiş kuşağı gibi bir kayıp kuşaktır. Postmodernite ve tarihin sonu gibi tartışmalar sadece entelektüel düzeyde yürütülen tartışmalar değildir. Bunların hakikatte bir arka planı vardı. Postmodernizm öznenin yenilgisi, kayboluşu, ütopya duygusunun ortadan kaldırılışıdır. Tarihin sonu tartışmaları ise dünyayı dönüştürüp yeni bir dünya kurmaya yönelik çabaları daha en başından anlamsız kılıyordu. Bu umutsuzluk İkiz Kuleler’in çöküşüne kadar devam etti. Başlangıcını ise Sovyetler’in çöküşü oluşturur. Şiirde “Varlık” sorunu da 90’lı yıllarda şiire girdi. Trajik duygu girdi. Bu da önemlidir. Çok sayıda şair kalmamıştır geriye belki ama kalanlar da çok iyidir.

 

Türkiye’ye, dünyaya baktığında dünden daha karamsar mısın? İnsan varlığının mengeneye alındığı yıllardan bahsediyorsun yazılarında, bugün durum nedir?

Evet, dünden çok daha fazla karamsarım. Karamsarlık küreselleşti. Küresellik başımızın belası. Küresellik nereye gidersen git kendinden ve dünyanın tekdüzeliğinden kurtulamayacağın anlamına geliyor. Dünya küçük bir “hücre” haline geldi. Daraldı. Nefesimiz daraldı. Dışarı çıkamıyoruz. İçeriye mahkûmuz. İnsan kendini tüketiyor. Mutluluk yok.

 

Yaklaşık 7 yıl önce “80 şiiri tasfiye edilmeli” dedin. Sence edildi mi? Tasfiye mümkün mü?

Sizce? Bence tasfiye oldu. Zaman tasfiye etti onu. 80’leri takip eden kuşaklar tasfiye etti. Dönem değişti. Çağ değişti. 80’lerin megaloman şiiri kendisini takip eden kuşakların karşısında atıl düştü. Tarihsel olarak tasfiye edildi. O dönemin büyük şairleri şimdi nerde. Hilmi Yavuz nerde? Her dönemin adamı olan Hilmi Yavuz bugün nerde? Ne kadar okunuyor? Kimlere yazıyor? 80’lerden geriye o dönemin genç şairlerinden kalan var mı? Zorla yaşatılmaya çalışılıyor bazı dergilerde ama o dergilerin okunduklarını sanmıyorum.

 

2000’lerde karşıt uçları da tarif ettin: organik-sentetik şiir, kazıcı-toplayıcı şiir. Bunlar bir bakıma aynı durumların başka görünümleri mi? Yoksa mesela toplayıcı ve organik bir şiir mümkün mü?

Evet, doğru. Organik şiir-sentetik şiir, kazıcılarla toplayıcılar gibi karşıtlıklar oluşturarak günümüzün şiirinin sorunlarını belirgin kılmaya çalışmıştım. Organik, adı üzerinde, şiirin iç bağlamının ve yapısının canlı olması anlamına gelir. Bu demektir ki organik şiir deneyimden kaynaklanır, kendisine temel olarak sahici deneyimi alır. Sentetik şiir ise yapaydır; sadece şiirin iç yapısı düşünülerek oluşturulur ve yazılan şiirin kendi iç sürecinin bir sonucudur. Sentetik şiirin organik dünya ile bir ilişki kurmak gibi bir meselesi yoktur. Organik şiir yaşanılır, sentetik şiir yazılır/yapılır.

Kazıcı şiir derine doğru inmeye yeltenir; onun meselesi derinlere inmek, kazmaktır. Daha çok varoluşsal sorunlara bağlanır, onlarla cebelleşir; yalındır, deneyimden kaynaklanır, şiir sanatına yüz sürmez. En önemli özelliği derinlemesine yazılmasıdır. Toplayıcı şiire gelince o genişlemesine çalışır. Düz ovalarda çiçeklerden, çevreden toplar. Onları heybesine doldurur. İmgeleri dışarıdan toplar. Kazıcı ise imgeleri içerden koparır alır.

Toplayıcı ve organik şiir elbette mümkün. Türkçemizde bunun en büyük temsilcisi Fazıl Hüsnü Dağlarca’dır. Şunu da belirtmem gerekir ki Türk şiiri genel olarak toplayıcı bir şiirdir, bunun nedeni de felsefenin ülkemizde yerleşmemiş oluşudur.

 

Günümüz Türk şiiri tahlilin nedir? Nereye gidiyor?

Günümüzde Türk şiiri bazı gençleri saymazsak büyük bir durgunluk dönemi geçiriyor. Şiir büyük zorluklarla karşı karşıya. Şiirin en büyük düşmanı küreselleşmedir. Yerelin ortadan kaybolması, her şeyin birörnekleşmesidir.

 

Nereye aitsin, yaşamın, okudukların yazdıkların, şiirde seni nereye götürüyor, nasıl bir şiirin yolunu gözlüyorsun?

Esasına bakılırsa hayatta kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum. Bir yuvam, sığınacak bir yerim yok. Kendimi tamamen korunmasız hissediyor ve gelecekten büyük kaygı duyuyorum. Şiir söz konusu ise eğer, kendimi Türk şiiri içinde de azınlıkta hissediyorum. Kendiliğimden kenardayım; marjdayım. Zira Türk şiiri fazla şiir. Halbuki bazen şiire karşı bir şiir de yazmak gerekir. Günümüzün şiirinin şiire karşı, ona rağmen yazılması gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda Avrupa ve Dünya şirinden daha çok etkilendiğimi söyleyebilirim. Hem teorik olarak da bu böyle. Bu böyle de, günümüz Türkiyesi’nin koşullarına gözüm kapalı değil. Ülkemiz çok zor bir dönem geçiriyor, ama bir o kadar da sanal bu zorluklar. Ne var ki sanal zorluklarla hakiki zorluklar arasındaki mesafe giderek kapanıyor. Sanal olan hakikiliğin etkisine sahip. Şiir beni bir boşluğa doğru götürüyor. Önceden kendime götürürdü; şimdi ise kendimin de kaybolduğu, hiçleştiği bir yere doğru götürüyor. Şiiri hiçbir zaman bir sanat olarak görmediğim için, varoluşumun dışavuruşu olarak gördüğüm için kendimi boşlukta hissederken, bu dünyanın koşulları benim varlığımı silerken şiir yazmaya devam edebileceğimi düşünmüyorum. Halbuki şiir bir kurtuluş olabilirdi. Ne yazık ki ben kurtuluş aramıyorum. Hiçbir isteğim, hiçbir arzum yok. Sadece derin bir öfke duygusuna sahibim. Belki bu öfke kaybolmadığı sürece yazabilirim. Nasıl bir şiirin yolunu gözlüyorum? Yeni bir şiirin; yeni ama soysuz olmayan bir şiirin. Şiire banzemeyen, şiiri alaşağı eden bir şiirin. Bu da sanırım çok zor anlaşılacak.

 

Yıllar önce “şair, barbarlığa dönmeli” demiştin, bunu neye yormalıyız? Kapitalizm öncesine bir özlem, bir romantik çıkış mı, yoksa “cilalı imaj devri” bitti de artık anti-kapitalist duruş sade, sıradan, somut, gerçekçi bir şiirden mi geçiyor?

Bu kültüre karşı bir çıkıştır. Her kültür bir uygarlıktır, ve bu uygarlığın dışında kalanlar o uygarlığın sefasını sürenlere göre barbardırlar. Safdil bir romantik çıkış olduğu söylenemez ama romantizmin etkileri de var elbet. Kapitalizmin öncesine bir özlem olduğu kesin, ama oraya dönüş imkânsız olduğundan “dışarı” doğru bir yönelim mümkün olabilir ancak. “Cilalı imaj devri” maalesef ki bitmedi, giderek daha çok egemen hale geliyor. Her insan bir “stil” artık. Bir kız bana “Senin ‘yaşam gusto’n yok” demişti. Evet, gerçekten de benim yaşam gustom yok. Olmasını da istemedim zaten hiçbir zaman. Gurmelerden de nefret ederim. Stil danışmanlarından ve yaşam koçlarından da. Kahretsin! Anti-kapitalist duruş senin de ima ettiğin gibi dolaysız söyleyişten geçiyor. Doğrudan söylemden. Kapitalizmin söyleminin hiçbir izi barbarca söyleme sirayet etmemeli. Bundan nefret ediyorum. Kapitalizmden nefret ediyorum. Kapitalizme boyun eğen şiirden de nefret ediyorum. Şiiri sadece bir sanat olarak görenlerden, onu kendi ruhlarının kurtuluşu için bir vesile olarak görenlerden de nefret ediyorum. Lanet olsun!

 

17 Mart 2012, BirGün gazetesi.

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr