Efe Murad genç ve dikkate değer bir isim. Princeton’da okuduktan sonra şimdi Harvard’da tarih doktorası yapıyor. Bunlar da dikkate değer özellikler. Ama şiiri başlı başına önemli. Murad’ın yeni kitabı LEŞX heyecan verici.

 

062_lesxŞiir bugün nerede duruyor, hayatımızda nasıl bir yer tutuyor sorusu artık yakıcı bir soru. Belki her çağda soruldu, her bir sonraki kuşak şiir yazdıkça bir önceki kuşak bu soruyu sordu denecektir ama pek öyle değil.Orhan Veli Garip şiirini yazdığı vakit, şiir konusu gazetelerin birinci sayfalarında, köşe yazılarında tartışılıyordu. Tanpınar gibi bir şair bile, ama oyun ama eğlence, Orhan Veli gibi şiir yazma denemeleri yapıyordu. Demek ki, şiirin değişimi onun önemini daha da artırıyordu.
Bugünse şiir hayatımızdan çekiliyor. Dünya kadar nedeni var bunun. Her şeyden önce, gelin itiraf edelim, hikaye anlatan, o hikayeyi de geleneksel şiirin modern kalıplarına döken bir şiir artık yazılmıyor. En belirleyici aşamanın bu olduğu kanısındayım: şiirin ifade imkanları git gide daha fazla deneyselliğe kayıyor. Bir çağı, bir zihniyeti, bir duyguyu, duyumu belirleyecek ‘özlü söz’ anlamında şiir de yazılmıyor. Yazılıyorsa da söyleniş tarzı hayli farklı. Şiirin gelenekle olan ilişkisi sanıldığından daha güçlü. Bizim popüler ve geleneksel şiirimiz de, kim ne derse desin Yahya Kemal-A. M. Dıranas- Tanpınar-Tarancı geleneğine oturmuş durumda. Nazım Hikmet çizgisi onu yeniledi. Ama Nazım Hikmet de bugün Makinalaşmak şiiriyle değil, aşk şiirleri ve kuvvetli mısralarıyla anılıyor. Attila İlhan bu modern-geleneksel çizgisindeki son isimdi.
Bu şiir 2010’dan sonra hayli değişti. Çağdaş teknoloji şiiri kırdı. Bambaşka bir söyleyiş geliştirdi. O yaklaşımı izlemeye çalışıyorum. İtiraf edeyim ki, beni diğer yaklaşımlardan daha fazla ilgilendiriyor. Bir Robert Frost şiiri de okuyabilirim, o duygu yoğunluğuna da ihtiyacım olabilir ama şimdi elimde duran Efe Murad şiiri örneğin daha çekici. Daha yenilikçi. Daha deneysel.
Efe Murad genç ve dikkate değer bir isim. Princeton’da okuduktan sonra şimdi Harvard’da tarih doktorası yapıyor. Bunlar da dikkate değer özellikler. Ama şiiri başlı başına önemli. Yer yer daha ‘anlamlılaşsa’ da ben ondaki sert, alaycı, uzlaşmaz bakış açısını, dile getirirken kalıpları kırışını seviyorum. Bazen o da kendi dinamiğini terk ediyor ama olsun. Gene de dışarıdan ve yukarıdan bakan bir hali var. Bana Küçük İskender’in gençliğini anımsatıyor, Ginsberg’i çağrıştırıyor. Kitabın sonundaki şiir notları ise Attila İhan’ın hikmeti. Şiirinin nereye varacağını merak ediyorum. Umarım daha da uzaklaşır ‘şiirsel’den. Ben Mecidiyeköy şiirinden yanayım. Öyle veya böyle, şiir, iyi ki var!

 

Sabah, 6 Mart 2016.

 

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr