Hiçsizlikten Önce

 

051_etkismiHaşim’in tülü yine yüze çekildi. Fakat bu tülün aralanması gerekmiyor. İşbu şair Nazmi Cihan Beken, ikinci kitabı “Et Kısmı, Damgası” ile, tülü dört bir yana gerdi. Onun şiiri, anlama ya da anlamsızlığa bakabilmek için, herhangi bir konuma ihtiyaç duymayan bir şiir. Keza eliniz her an, her ikisine de değebiliyor. Onun şiirinde “gizlileşme”, bir görünürlük sorunu değil. Şairin zihninde hiçbir şey, bir başka şeyden, bir adım daha önde durmuyor. Bir tür geriye çekiliş “Et Kısmı, Damgası”, öze doğru çekilirken başkalaşma şiiri. Fakat hareketin sadece tek bir yöne olduğunu söylemek de yetersiz. Beken, yapmak ile yapmamak, toplamak ile dağınık bırakmak, savrulmak ile katılaşmak arasında sürekli gidip geliyor. Ve her harekette bir başka bilgiyle, bir başka sesle kuşanıyor. Bazen bir kıyamet alametçisi, bazen uzaktan yükselen davudi bir yankı, bazen bir simyacının karmaşık cümleleri, bazense yalnızca aşığın sesi. Kökleri Apollinaire’in “Alcools”lerine kadar uzanan formülsüz, iddialı ve daha da fazlasına hazır bir yan yanalıklar dizini mevcut bu şiirlerde. İkililikler değil ama, tekrar söylenmeli: yan yanalık. İki yanı açık değil, zabıt altında. Girişi yok, çıkışı yok, spiral.

Peki, anahtar nerede? Yoksa anahtarsız bir şiir mi bu? Aksine, “Et Kısmı, Damgası”, kendi iç deneyiyle, iç ritmiyle, dimdik ve apaçık bir kitap. Öncelikle, şairine bağlılığıyla, şairini tamamlayabilmesiyle kendisini ilan ediyor “Et Kısmı, Damgası”. Beken’in ilk kitabı “Ci”den birkaç terim: “dünyaya uğratılmış”, “dünyanın temel birimleri”, “dünya yatakları”. Beken’in aradığı bir başka dünya tahayyülü, bu yeni şiirlerinde, artık iyice belirginleşmiş, tasvirine oturmuş görünüyor. Bir diğer önbilgiyse, şiirlerin diziliminde seçilebiliyor. Kitabın başlangıcını oluşturan düzyazı şiirler, birer sonsöz niteliğindeki “Mest Pabuç” ve “Koyuluğundan” şiirlerini saymazsak, ayrıca kitabın kapanışını üstleniyorlar. Bu dizilim, neredeyse bir görüntü olarak canlanıyor okuyanının zihninde: kaleyle çevrilmiş bir Ortaçağ kenti, kontrol altında bir özel alan, kendine kapanmak isteyen bir mabet. Okuyucu, yukarıdan bir yerden, “düşüveriyor”. Karanlık bir yer burası. İmgeler örüntüsü bir yumruk gibi sımsıkı. Yaşamsallığı şiire terk etmiş şairin kader çizgisi üzerinde binlerce güneş doğup batıyor. Dünyadan çıkış yolu aranırken, birçok dünya birbiri üzerine kapanıyor. Her bir bilgi, Beken için, şiire malzeme olabiliyor. Her bir birimin, Beken haritasında, bir karşılığı elbet ki mevcut. Her şeyden bahsetmek isteyen bu şiirin o aşırı uçta çemberi tamamlamak için hiçsizleşmesi beklenebilir. Fakat Beken’in şiirinin önemi, hiçsizliğe dönüşmeden yalnızca bir an önce, o patlamak üzere, dolu haliyle, donup kalması, her şeyin sınırında kalakalması.

“Et Kısmı, Damgası”ndaki yoğunluğun kaynağı da, donma hali. Bazen yoğunluk sayfayı yırtacak gibi oluyor: “Humbaralar Kumbaralar” ya da “Perikart” şiirleri, yeni bir dilbilgisine evrilmek üzere olan şiirler. Kitabın “Kış Gecesi Şarkıları” gibi daha konuşkan şiirlerindeyse bizi tekrar daha bilindik duygusal manzaralara taşıyan romantik bir esans var. Kan ter içindeki cümle dizimleri, sentaks kaymaları ve kendi anlamını bulup bilindik anlamını terk eden kelimelerin varlığı dışında, kitabın biçimselliği, sabit. Biçimsellik, “Et Kısmı, Damgası”nda, kitabın kendisine belirlediği zaman aksı ile birlikte, bir bütün olarak görülmeli. Şimdiyle arasındaki mesafeyi açmak isteyen şairin, biçimsellikte klasik bir zevki sahiplenmesi gerekiyor belki de. Kitabın en önemli unsuruysa, huşu hissinin tekrar şiirsel bir tekniğe dönüşmüş olması. Beken’in Haşim’den öğrendiği yegâne şey de, bu. Şiirin çözülen katmanlarının arasına huşu sızmış. Huşu, aynı zamanda bizi imgelerin soyut dünyasından bedenin maddi dünyasına taşıyacak dünyevi bir his. “Et Kısmı, Damgası”, tekinsiz, kalabalık, uzak çağrışımlarından bir anda sıyrılıp, “koyuluğundan ayrılıp”, bir şekilde tekrar bedene ulaşan, bedende hissedilebilen bir kitap. Daha doğrusu, bedene dönüş kitabı. Çözülen onca katmanın en altında, tülün ardında, yara, sızlıyor. Damga, yavaş yavaş tene işliyor. Şimdi Beken’i bekleyen şiir, damga tende kalıcılaşınca ne olacağı.

 

Merkezkaç, sayı 4, Ekim 2015.

 

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr