sayın savcım

“kırbaçlayarak büyüttüğüm ağrıyı bırakıyorum”    

 

ölümü gördüğümde

ilk ölümü

sandığımda gördüğümü

hukuken ölümlülüğü geçersiz -cam kavanozlarda

beyaz aldehit terli kapaklarla kapatılmış

cıvık buruşuk yırtık- ceninleri çarparak kenarlara

iyice suratıma yaklaştırarak

uzun uzun inceliyordum babamın laboratuarında

cezai ehliyetim veya herhangi bir diplomam

yoktu henüz

ve hiçbir farkımız doğmadıktan sonra

düşmüş sayılıyordu artık doğurtulamayacaklığından

uzun süre en sevdiğim oyuncaklarım olan

kanunen ölümsüzlüğümüz

 

yanlış bir yerden başladım sanırım çok yanlış bir yerden

görmekten ölümü ilk ölümden

göremeyecek kadar toydum daha telaşlıydım

uzandırmışlar ölmesi için kocaman adamı bir kanepe açıp televizyon karşısına

ıslıklayan bir maske suratında

başucunda annesinin üzgünlüğü oğlununki ayakucunda

kocaman adamdan aklımda sadece otuza iki barış otuza iki kalmış

bir elim göğsünde yerini arıyor

diğer elimde telefon telefonun ucunda bir şey yapma oğlum

yapacak bir şey yok ne yasinle ne ağlamakla

birkaç kaburga kırmakla ovabilmek için bir kalbi

ondan sonrası olay yeri

temiz beyaz çarşaf karnında bıçak

avucumda hala yerini arayan bir avuç daha

 

gördüklerime gelince sıra ki bir sıraya koymak lazım

bir perspektif içerisinde belirli bir yerde

durmalı ve ilan etmeli ölümü

giderli bir metal masanın ucunda elinde bulaşık eldivenleri

traktör devrilmiş altında kalınmışsa

fotoğraf çekerken sevgilisiyle köprünün kenarından sarkıp

çok hızlıysa demek ki

hayır gerek yok çıkarmanıza

aracın içinde de alınabilir düz çizgi

sıkışmış ezilmiş bükülmüş ama kopamamışsa bir manzara

elbette yakınlarına teslim edilmeden önce

henüz alınmadan omuzlara

belirli bir bakılabilirlik ve gömülebilirlik içinde

konmalı geriye kalanlar uç uca

bir fazlası kalmadan dünyadan ve dünyada

 

durun demiştim jandarma gelmemişti daha

evin önünde ne bir kedi ne bir kişi

bu nasıl ateşli silah ihbarı

durun daha yiyemedik bile bu ayki maaşı

sonra sonra öğreniyor insan ne zaman nerede durulmayacağını

ve birkaç dakika aldığını kadınların ağlayarak

adamlarının başını terk edip

dışarıya koşuşturmasının

çağırdığı korkuya ve koşuya

dağılması yapışması dökülmesi gibi

bir başın tavana ve oğlanın kumar borcuna

fırlayın demiştim arkadaşlar ağlıyorsa kadınlar artık avlularda

gördülerse benim gördüklerimi

divanın altından çıkardığı silahı kurarken yakaladığım

kızı gibi müntehirin

fırlamalı ve fırlatmalı bir kenara çaresizliği

kalbini ovamasak da kırılsa da bir kaç kemiği

jandarma gelmemişti daha sürememişti mermiyi

alın demiştim şunu elimden daha kahvaltı bile edemedim

yeter bu kadar ateşe ve deliğe heveslenildiği

savcı bey yoldaymış hocam

dönüşte et yemeye gidelim mi

 

açlıkla belki ama kezzapla asla

önüme sermişlerdi fotoğraflarını erimiş yüzlerinin

bir haftadır bir iyi akşamlar bir günaydın

bir de zeytinyağlıysa bir tabak şundan

bakın hepsi cezasını buluyor barış bey merak etmeyin

teşekkürler sayın savcım ama böyle bir şey değil

yirmi kişi birleşip toklukla kandırdıkları o psikotiğin delici bakışı

arkamızdakini gören arkamızı

yok sayarak geçirgensizliğimizi ve hafızamızı

tutmamızı kendimizi tutmamızı önümüzden geçene kadar

ve önümüzdeki kız çocuğunun karnına

kapatırken dom domla açılmış o koca deliği

yıllardır sırayla belki belki aralarında tartışarak sıra için

işitilmemek üzere ve raporlarla inkarı mümkün olsun diye

daha büyüğünü açmak için

arkadan zorlayarak kapayarak ağzını

üç beş kuruşa razı babasının arkasından

o bakışı gitmiş arkamızdakini gören bakışı o psikotiğin

dediğim gibi boş verin az yiyorsam da susuyorsam da sorulmadıkça

belki de bu günlerde her şey çok arka arkaya

açlıkla belki ama kezzapla asla

toplayamayacağım gibi yüzümden düşen yüzsüzlüğümüzü

yutkunarak belki ama nereye kadar azalarak

kaldıkça bu baş burada

 

en başında da söylemiştim ilk başladığımda

yanlış da olsa başlarken bir başıma

ölümü gördüğümde

sığındığımız ölümsüzlüğü ve ilk ölümü

ilkinde fark etmiyoruz hiç birimiz birbirimizden birbirimizi

ve ben fark edemedim bir fark

arasında ne bir sonrası son nefesin ne bir öncesi

ne yasin sustu ne ağlamak

gideri tıkandı bazen otopsi masasının

ayakkabılarım battı birkaç kez daha önce de yazmıştım

geç kalınabilir bazı şeylere

ve devlet her şeyi gene yanlış anlıyor anlıyorum

doğduğumuzdan beridir azalmak

azaldıkça dehşeti yaşamanın

azaldıkça azalmak ve azalmak yaşamayı

oburluğuyla yaşamanın

fark edilmeyene kadar üst üste ve kat be kat

tarif ederek durmadan farkındalığımızı

kaybederken yerini avcumuzun

anlıyorum bulamayacağız diğerinin yerini

tuttukça kendimizi ve tutamadıkça bir ucundan

tutuşturuldukça kenarına

bir evrağın, sözleşmenin, kanunun veya

yetene kadar ölümü kaplamaya

hukuken ölümlülüğü geçersiz

şantiyeler, ocaklar, atölyeler ve fabrikalar altında

 

üç yüz bir yetmiş beş boylarında kahverengi saçlı kahverengi gözlü sakalları tıraşsız otuzlarında sünnetli erkek

 

sayın savcım bu sayfaya bir paraf daha.

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr